23 Temmuz 2010 Cuma
15 Temmuz 2010 Perşembe
29 Haziran 2010 Salı
Dünya Bir Gölgeliktir
"Bodrum'un o ünlü meyhane sokağında (Şimdi ne halde acaba?) masalara yerleştik. Orhan'lar, Edip'ler ve biz. Edip, Orhan'ı görür görmez önce ufaktan, sonra sistemli bir biçimde Orhan'a saldırmaya başladı. Orhan'a Edip'in bu yanını anlatmıştım; bunun için saldırıları karşısında Edip'e birkaç sözcük söylüyor ve susuyordu. Edip de buna kızıyordu: Çünkü ancak Orhan'ı "madara" edebilirse mutlu olacaktı. O öğle yemeği Edip'in huysuzluklarıyla geçti. Ama Edip istediğini yapmıştı: Orhan'la Aylın bizde ancak üç gün kalabildiler, sonra çekip gittiler."
Fethi Naci
1 Haziran 2010 Salı
Kediler Davası
"Kediler Davası'nda Bülent Bey'in tanığıyım.
Yargıç, önce tam kavrayamadı konuyu haklı olarak. Bir apartmanın kapısı sürekli açık duruyorsa, içeri ve dışarı hızla işleyen bir kedi trafiği varsa, sitenin pisliğini ve hamamböceklerinin varlığını Bülent Bey'in kedilerine yüklemek ne demekti?
Yargıç gülmemek için zor tutuyor kendini. Ben de. Biraz abartılı bir ifade vererek durumun tadını çıkarmak istedim. 'Bülent Bey kedi sevmeyi bir sanat haline getirmiştir' gibi şiirsel bir ifade. Yine de yargıcı çok etkiledi.
Karşı tarafın tanıkları, siteye davacıyı ziyarete geldiklerinde bir-iki kere merdivenlerde kedi pisliğine rastladıklarını ama hangi kedilerin pisliği olduğunu elbette kestiremeyeceklerini bildirdiler. Bütün bunlar zapta geçti.
Yargıç iyi ki kedileri görmek istemedi. Çünkü hiçbir hayvanı, özellikle kedileri bu tür saçmalıklara ortak edemezsiniz.
Sonuçta kedilerin Bülent Bey'de, Bülent Bey'in sitede kalmasına karar verildi."
Yargıç, önce tam kavrayamadı konuyu haklı olarak. Bir apartmanın kapısı sürekli açık duruyorsa, içeri ve dışarı hızla işleyen bir kedi trafiği varsa, sitenin pisliğini ve hamamböceklerinin varlığını Bülent Bey'in kedilerine yüklemek ne demekti?
Yargıç gülmemek için zor tutuyor kendini. Ben de. Biraz abartılı bir ifade vererek durumun tadını çıkarmak istedim. 'Bülent Bey kedi sevmeyi bir sanat haline getirmiştir' gibi şiirsel bir ifade. Yine de yargıcı çok etkiledi.
Karşı tarafın tanıkları, siteye davacıyı ziyarete geldiklerinde bir-iki kere merdivenlerde kedi pisliğine rastladıklarını ama hangi kedilerin pisliği olduğunu elbette kestiremeyeceklerini bildirdiler. Bütün bunlar zapta geçti.
Yargıç iyi ki kedileri görmek istemedi. Çünkü hiçbir hayvanı, özellikle kedileri bu tür saçmalıklara ortak edemezsiniz.
Sonuçta kedilerin Bülent Bey'de, Bülent Bey'in sitede kalmasına karar verildi."
31 Mayıs 2010 Pazartesi
28 Mayıs 2010 Cuma
12 Nisan 2010 Pazartesi
Sıkıntı

Bir yazar üzerine bir şey yazmamak (ya da bu işi geciktirmek) için dolabımdaki bütün kıyafetleri boşaltıp, renklerine göre tasnif edip hepsini yıkamaya kalkışıyorsam o yazarı gerçekten sevmemişimdir.
5 Nisan 2010 Pazartesi
From Paris With Love
Maşrapamı bekliyorum, tam boy küçük prenslerle tanıştım, kara kitabı özel baskılı aldım.
24 Mart 2010 Çarşamba
Tiyatro
"Tiyatronun kapısı ne kadar güzeldir. Orada insanların mutluluklarını anlatan oyunlar oynanır. Her akşam, başlama saatine yakın, böyle renkli bir kalabalık, şık bayanlar, şemsiyeli baylar, yanakları portakal kırmızılığında kızlar kapının önünü doldurur. Işıklı giriş kapısı... Oldukça geniş... Kapıda kırmızı-mavi-yeşil ışıklar yakmışlar. Kalabalık kırmızı, mavi, yeşil renge boyanıyor."
...
"Tiyatronun kapısına gelip duruyorum. İçerde neler oynarlar bilmiyorum. O sarışın güzel kadın her akşam tiyatroya geliyor. Aktris midir? Bilmiyorum. Bu ışıklı kapıdan içeriyi düşündükçe aklımı masmavi bir karanlık ve ıslak soğuk hava kaplıyor."
...
"İçeriyi düşündükçe içimi büsbütün karanlık basıyor. Bir kere olsun kapıdan içeriye ayağımı atmadım. Orada insanları rezil ettiklerinden, mavi ve karanlık sahnede, onların mutlulukları için berbat oyunlar oynadıklarından korkuyorum."
...
"Tiyatronun kapısına gelip duruyorum. İçerde neler oynarlar bilmiyorum. O sarışın güzel kadın her akşam tiyatroya geliyor. Aktris midir? Bilmiyorum. Bu ışıklı kapıdan içeriyi düşündükçe aklımı masmavi bir karanlık ve ıslak soğuk hava kaplıyor."
...
"İçeriyi düşündükçe içimi büsbütün karanlık basıyor. Bir kere olsun kapıdan içeriye ayağımı atmadım. Orada insanları rezil ettiklerinden, mavi ve karanlık sahnede, onların mutlulukları için berbat oyunlar oynadıklarından korkuyorum."
22 Mart 2010 Pazartesi
En Hüzünlü Şarkılar Haavi
Google'da blogumu böyle arattırıp buluyorlar, ne bekliyorlar sonuçtan bilemiyorum ama tavrım duruşum çok garipmiş onu anlıyorum. Hüzün ki hiç yakışmaz bana, ciddiyetten çoğu zaman uzağımdır. Bırakırım genelde hüznü ben Marmara'da takılan Hilmi'ye, ondan öykünen İki'ye yakışsın hüzün.
15 Mart 2010 Pazartesi
Kuş

Balmumundan bir adam geldi. Oraya dikildi. Çığrıştılar dimdik. Atlı karınca döndü. Tren düdüğünü öttürdü. Makasçı eğildi kalktı. Bebeklerin yanakları hep buz. Tahta itfaiyeci çan çalıyor. Porselen köpek. Cam polis. Kurşun asker.
1 Mart 2010 Pazartesi
Judy And The Dream Of Horses
15 Şubat 2010 Pazartesi
28 Ocak 2010 Perşembe
Roman Kahramanları

Roman kahramanları üzerine bir dergi fikrini çok sevdim ve kendi roman kahramanlarım üzerine düşünmeye başladım bile. Dergiyi okuduktan sonra daha ayrıntılı bir şeyler yazmayı umut ediyorum.
Bir de merak edenler için; Roman Kahramanları
26 Ocak 2010 Salı
Fahrenheit 451

-Söylesene, neden kitapları yakıyorsunuz?
-Ne? Diğerleri gibi bir iş işte.
Pek çok değişikliği olan bir iş.
Pazartesi Miller yakarız; Salı Tolstoy; Çarşamba Walt Whitman;
Cuma Faulkner; Cumartesi ve Pazar da Schopenhauer ve Sartre..
"Kül olana dek yakıp sonra da küllerini yakarız." Bu bizim ilkemiz.
-Öyleyse kitapları sevmiyorsun?
-Yağmuru sever misin?
-Evet, taparım.
-Kitaplar sadece fazlasıyla... saçma. İlginç değiller.
-Bu kadar tehlikeli olmalarına rağmen neden bazı insanlar hala okuyor?
-Kesinlikle yasak oldukları için.
-Neden yasak?
-Çünkü insanları mutsuz ediyorlar.
-Buna gerçekten inanıyor musun?
-Oh, evet. Kitaplar insanları rahatsız eder.
Onları antisosyal yapar.
-Ne? Diğerleri gibi bir iş işte.
Pek çok değişikliği olan bir iş.
Pazartesi Miller yakarız; Salı Tolstoy; Çarşamba Walt Whitman;
Cuma Faulkner; Cumartesi ve Pazar da Schopenhauer ve Sartre..
"Kül olana dek yakıp sonra da küllerini yakarız." Bu bizim ilkemiz.
-Öyleyse kitapları sevmiyorsun?
-Yağmuru sever misin?
-Evet, taparım.
-Kitaplar sadece fazlasıyla... saçma. İlginç değiller.
-Bu kadar tehlikeli olmalarına rağmen neden bazı insanlar hala okuyor?
-Kesinlikle yasak oldukları için.
-Neden yasak?
-Çünkü insanları mutsuz ediyorlar.
-Buna gerçekten inanıyor musun?
-Oh, evet. Kitaplar insanları rahatsız eder.
Onları antisosyal yapar.
18 Ocak 2010 Pazartesi
14 Ocak 2010 Perşembe
run küçük run
4 Ocak 2010 Pazartesi
Pastamız ve Yarım İnsan Gonca
Biz yeni yıla mülayim insanlar gibi girdik, kendimizce eğlendik. Takım arkadaşlarından yeterli desteği alamayan Küçuğu da genel kültür oyununda cebren ve hileyle yenmeyi başardık. Yeni yıl hepimize iyi gelsin, mutlu olalım.
Pelin Batu Üretim Tesisleri
Her şeyi yapma yetkisi kimden alınıyor bilen var mı? Mesela bu Pelin Batu'lar nerede üretiliyor? Üretildikten sonra bir kalite kontrol mekanizması varsa neden böyle kötü işliyor? Her şeyi söyleme hakkını nasıl elde ediyor bu insanlar ve dil neden en önemli organları? Kağıt üzerinde güzel durmayanları sevmiyorum, Pelin'i de..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)